YO-YO SENDROMU SAĞLIĞIMIZI TEHDİT EDİYOR
- Dr. Yunus Emre Bıkmaz
- 1 saat önce
- 4 dakikada okunur
Sağlığı olumsuz yönde etkileyen, ünlü ünsüz herkesin yaşadığı, sadece kilo verme amaçlı yapılan uygulamalar sonrasında verilen kiloların daha fazlası ile geri alınmasına, yap-boz oyuncak gibi olunmasından yola çıkılarak, “ yo-yo sendromu” deniliyor. Ülkemizde de bu yöntemleri bilinçsizce uygulamakta olup bir zayıf bir kilolu olma durumu olan kişiler sıklıkla gözleniyor. Çağımızın hastalığı olan obeziteye davetiye çıkarabilecek bu sendrom, metabolizmanın gittikçe yavaşlamasına ve geri alınan kiloların daha da zor verilmesine neden oluyor.

Yo-Yo Sendromunun Nedenleri Nelerdir?
Sadece kilo verme amaçlı uygulanan, bireye özgü olmayan, olumlu beslenme alışkanlıkları kazandırmayan ve hızlı kilo verdiren tüm uygulamaları söylemek mümkündür:
Bilinçsizce zayıflama ilaçları kullanımı
Bireyin psikolojik durum değişiklikleri
Kişiye özgü olmayan hazır diyetlerin yapılması
Kendi sosyal yaşamına uymayan diyetleri kilo verme pahasına devam ettirme
Bilinçsizce laksatif veya idrar söktürücü kullanımı
Diyet kampları
Sonrasında aynı sıklıkta yapılamayan egzersiz programları
Sık aralıklarla diyet uygulama
Düşük kalorili diyet sonrasında oluşan yeme atakları
Kimler Yo-Yo Sendromu Açısından Risk Altında?
1. Kilo sorunu olan genç veya yetişkin, kadın veya erkek günümüz koşullarında yaş gözetmeksizin herkesin; hızlı kilo verme, bu kiloları belirli bir sürede koruyamama ya da hiç korumama, daha sonra ise diyetten sıkılıp yeme atakları ile birlikte ilk diyete başladığı kilodan daha fazla kilo alarak bu değişimi geçirme riski vardır.
2. Yapılan çalışmalar ağırlık kaybının %5 ila %10’unun bile 6 ay süresince muhakkak korunması gerektiğini göstermiştir. Diyetini 1 veya 2 aylık dönem sonrasında bırakan kişilerde bu durum daha sık yaşanmaktadır.
3. Daha çok ünlülerde gözlenen bu durum; güzellik ve estetik kaygılarının artması, görsel ve yazılı basında ve bilhassa sosyal medyada kilo verme ile ilgili kaynağı doğru olmayan beslenme bilgilerinin de varlığı ile birlikte artık sadece ünlülerde değil, toplumun her kesiminde görülmektedir.
Neden Erkekler, Kadınlara Oranla Yo-Yo Sendromuna Daha Az Yakalanmakta?
1. Çünkü birinci fark; erkekler, fiziksel aktiviteyi ön plana çıkaran beslenme programlarını daha uzun soluklu yapabilme yeteneğine sahiptirler.
2. İkincisi ve aslında en önemli fark; erkeklerin, diyete bakış açılarında yaşam tarzı değişikliklerini daha kolay benimseyebilmeleri yatmaktadır.
Yo-Yo Sendromunun Olumsuz Sonuçları Nelerdir?
1. Alınan verilen bu kilolar şunlara sebep olur:
a. Metabolizmanın yavaşlamasına
b. Yağ dokusunun artmasına
c. Bireylerde psikolojik etkilenmelere
2. Bilinçsizce zayıflama ilacı kullanımı sırasında şunlar ortaya çıkar:
a. Metabolizma hızlanır.
b. Kalp ritminde artış olur.
c. Sık dışkılama oluşur.
d. Terleme artar.
e. Kan basıncı yükselir.
f. Adet düzensizliği görülür.
g. Sinirlilik ve anksiyete gibi psikolojik durum bozuklukları oluşur.
3. Hiçbir ilacın birebir uzun süre kullanımına ilişkin bilimsel bir çalışma ya da veri yoktur. Ayrıca laksatif ya da diüretik kullanımı hiçbir zaman kilo verme amaçlı olmamalıdır. Bu ilaçlar:
a. Vücutta sadece su kaybı yaratır.
b. Yağ eritmez, kilo verdirmez.
c. Uzun süre kullanımında böbrekler ve bağırsaklar bu bileşiklere cevapsız hale gelmektedir.
d. Bilinçsiz kullanımı potasyum düzeyinde düşmelere ve bu da kalp ritim bozukluna sebep olmaktadır.
Yo-Yo Sendromunda Tedavi Nasıl Yapılır?
Doğru tedaviyi belirleyecek olan kişinin kendisi değildir; ancak uzman hekim ve diyetisyenlerin kararı ile yönlendirilebilir. Bilimsel tedavi kişiye özgü olmakta ve çoğunlukla bu tedavinin ilk 2 adımı yeterli gelmekle birlikte, gerektiğinde bazı kişilerde maksimum 4 adıma kadar çıkılabilmektedir:
1. Adım: Düşük kalorili yeterli dengeli diyetlerle beslenme tedavisi + fiziksel aktivite
2. Adım: Davranış değişikliği yöntemlerinin bireyin yaşamına entegrasyonu
3. Adım: Farmakolojik ilaçla tedavi
4. Adım: Cerrahi tedavi
Yo-Yo Sendromunda Tedaviden Sonra Uygulanan Koruma Programı Nedir?
Beslenme tedavisinde; kişinin koruyabileceği sağlıklı kilo hedef alınarak, günlük beslenme öyküsü dinlenip yaşam şekline yönelik olumlu değişikliklerle beraber kilo verme programı uygulanmaktadır. Sık aralıklarla görüşülüp hızlı değil gerektiği süre zarfında hedef kiloya inene kadar diyet bırakılmamalıdır. Çünkü sonrasında başlanan “koruma programı” bu sistemin en önemli anahtarıdır. Tekrar kilo almamak için yapılması gereken en önemli süreç, tedaviden sonraki bu koruma sürecidir.
Yo-Yo, Yani Yap- Boz Oyuncak Gibi Bu Hastalık Tablosunu Yaşamamak İçin Nelere Dikkat Edilmesi Gerekir?
Diyet yapmaya kararlı başlamak ve amacı kilo vermek değil “verilen kiloyu korumak” olarak özümsemek gerekir.
Diyet muhakkak doğru kaynaktan, yani uzman hekim ile beslenme ve diyet uzmanından alınmalıdır.
3 ana öğün ve 2 veya 3 ara öğün, günde toplamda 5-6 öğün tüketilmelidir. Ara öğünlere de en az ana öğün kadar önem verilmelidir. Kan şekerinin düşmemesi ve açlık duygusunun oluşmaması için sık sık beslenmek şarttır. Zayıflamak isteyen kişilerin %80-90’ında yapılan en büyük hata ana ve ara öğünlerin atlanmasıdır.
Fiziksel aktivite düzenli hale getirilmeli metabolizmada artış sağlanmalıdır.
Tek besine yüklenilmemeli, diyette çeşitlilik sağlanmalıdır. Öğünlerde 4 besin grubunun da (süt/et/tahıl/sebze-meyve ) bulunmasına özen gösterilmelidir. Böylece hem yeterli besin öğeleri alınırken, hem de kişi diyetten sıkılmamış olur.
Diyette sıklıkla tercih edilen tatlandırıcılı ürünler direkt zayıflamaya yönelik ürünler değil, diyabet hastaları için şekersiz olarak üretilen yiyeceklerdir. Zayıflama süresince ana öğün yerine geçmemesi gereken bu gıdaları sıklığı ve miktarı sınırlı şekilde ara öğünlerde bilinçli bir şekilde tüketmek gerekir.
Gereğinden fazla alınan her kalorinin vücutta yağa dönüşerek depolanacağını unutmamak gerekir.
Özellikle yetişkin grupta yarım yağlı süt ve süt ürünleri tercih edilmelidir. Bu besinlerin yağı az olanlarının glisemik indeksleri düşüktür ve yağlı olanlara nazaran daha doygunluk sağladıkları unutulmamalıdır.
Yemekleri sevilen usullerle yapmamaya, yani kızartma ve uzun süre kaynatma işlemlerini yapmadan hazırlamaya özen gösterilmelidir.
Vücudun temel ihtiyacı olan vitamin ve mineralleri haplardan değil, taze mevsiminde doğal sebze ve meyvelerden almak ilk tercih olmalıdır.
Su hayattır. Günde kadınlarda en az 10-12 bardak, erkeklerde ise 12-14 bardak su içmeyi bir alışkanlık haline dönüştürmek gerekir. Su yerine tercih edilen, kimi zaman ara öğünlerde ve sofralarda vazgeçilmezler haline gelen hazır meyve sularını, kafeinli içecekleri, soğuk çaylı içecekleri, gazlı içecekleri ve kolayı tüketmek hem sağlıklı değildir, hem de kilo olarak geri dönecektir.







Yorumlar